Özet:
Bu çalışma, insan konuşmasını örnek alarak Kâdî Abdülcebbâr'ın dil bilime ilişkin görüşlerini
ortaya koymayı amaçlamaktadır. Kâdî’nin dil bilime ilişkin yaklaşımı, Mu‘tezile mezhebinde
önemli bir yer edinmektedir. Bu konuyu en iyi şekilde açıklayan ve konuyla ilgili ait her şeyi
tüm detaylarıyla ele alan kişi Kâdî Abdülcebbâr’dır. Sözün (kelam) tanımına değinen Kâdî,
onun insanlar tarafından düzenlenen harflerden oluştuğunu belirtmektedir. O ayrıca sözün
unsurlarına değinerek sözün ağız veya dil gibi bir ortama ihtiyaç duyduğunu kaydetmektedir.
Bunların yanı sıra o, modern dil biliminin temel meseleleri olarak kabul edilen söz (kelam),
zaman ve sözün söz olarak kabul edilebilmesi için onun faydalı olmasının gerekip gerekme
diği gibi meseleleri de ele almaktadır. Kâdî, sözün anlık bir olay olduğunu belirtir. Yani konu
şanın ağzından çıktığı anda muhatap tarafından idrak edilir. Bazı durumlarda sözü idrak etme
noktasında gecikmek Kâdî’ye göre konuşma ile ilgili olmayan esasında dış etkenlere bağlı bir
husustur. Kâdî, insan sözünü tayin etmeye ve özelliklerini belirlemeye çalışarak onu, yüce
Allah'ın sözünden ayırt etmeye çabalamaktadır. O, insan sözünün dil organına dayanması iti
bariyle kişinin kendi eylemi olduğunu ve bu yönüyle hâdis kabul edildiğini belirtmektedir.
Ayrıca sözün gerçekleşmesi için tutunacağı bir mahalle ihtiyaç vardır. Söz, cisim veya cevher
değildir. Kâdî, söz ve dil ile ilgili birçok konuyu incelemiştir. Bu itibarla dil bilimle ilgili
Batı’nın XX. yüzyıla kadar bilmediği birçok konuda öncü olduğu söylenebilir. Bu çalışmanın
önemi, öncelikle Mu‘tezile mezhebinin en önemli isimlerden biri olan Kâdî Abdülcebbâr’ı ele
almasında yatmaktadır. Diğer yandan bu çalışma, dil bilime dair klasik Arapça literatüründeki
çalışmaların gün yüzüne çıkmasını da sağlamaktadır. Zira dil bilim genellikle Batı'ya ait bir
alanmış gibi sunulmaktadır. Oysa bu çalışmada ortaya konulacağı üzere Müslümanlar henüz
XVIII. yüzyılın sonları gibi erken bir dönemde dil bilim sahasıyla ilgilenmişlerdir. Üstelik
Müslümanların söz konusu dönemde dil bilime yönelik çalışmalarının Batı düşüncesinin gü
nümüzdeki seviyesinde olduğu gözlemlenmektedir.