İnsanlar kendini yaratmak bakımından özgürdürler. Bu özgürlüklerini
benimsedikleri takdirde onlar için otantik varoluş imkânı vardır. Aksi halde
düşmüşlüğü yaşarlar. Düşmüşlük gündelik olanda kendini yitirmedir. Dasein’ın
dünya ile olan ilişkisi kaygıdır. Kaygı ile korku birbirinden farklıdır. Korkunun belli
bir objesi olmasına rağmen kaygının kaynağı belirsizdir. Bu kaynak hiçliktir. Hiçlik
hiçbir zaman objektif hale getirilemez ve kavramlaştırılamaz. Kaygı insanın gerçek
yüzünü örten dış olayların güven vericiliğini kırarak ona dünyayı korkunç gösterir.
Ölüme doğru varlık da temelde kaygıdır. Ölüm Dasein’ın var olur olmaz kendi
başına katlandığı bir olma yoludur. Ölüm, bütün hayatı kucaklayan ve ona
sorumluluk getirerek değer katan bir fenomendir. Hiç kimse başkasından onun
ölümünü uzaklaştıramaz. Ölüm varoldukça esasen her durumda benim
ölümümdür.
People are free to create themselves. As long as they adopt this freedom of theirs,
there is a chance of authentic existence for them. Otherwise, they will experience
falling. Falling is to lose oneself in what is daily/casual. Dasein’s relation with the
world is anxiety. Anxiety shouldn’t be confused with fear. Although fear has a
certain object, the cause of anxiety is indefinite/uncertain. This source is nihil.
Nihil can never be turned into an objective situation nor conceptualized. Anxiety,
by destroying the comforting side of outside events covering the real face of a
person, demonstrates the world as a horrible place. Being-toward-death is
essentially anxiety. Death is a way of being which Dasein endures on his own as
soon as he exists. Death is a phenomen which embraces the whole life and
enriches it by adding responsibility. No one can chase off one’s death. As death
exists, it is essentially mine under any consequence.